Bu Blogda Ara

3 Ocak 2017 Salı

FECEBOOKTA KAYDETTİKLERİM..

ÇAĞRI...Üstün Akıl,Para,Silah sahiplerine duyurulur.
huseyinsas.blogspot.comŞüphesiz ki bir kavim, kendini değiştirmedikçe; Allah da onları değiştirmez. Rad.11 Allah kendi isteğini bile şartlara bağlamış.Sen şartları yerine getirmezsen yaptığın dualar beyhude,boşuna. Onun için genelde tüm insanlığın özelde alimlerin şu son asrın teknoloji yöntemleriyle açıklanmış FİKRİN üzerine yoğunlaşılması lazım. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html13 Ağustos 2016
Geçen Hafta
Rabbinden açık bir delile mazhar olan, ardınca da Rabbi tarafından bir şahit gelen, ondan önce de Mûsâ’nın rehber ve rahmet olan kitabı kendisini tasdik eden kimse başkaları gibi midir? İşte onlar inanırlar Kur’an’a. Her hangi bir güruh onu inkâr ederse onun vaadedilen yeri ateştir. *****Sen de şüphe içinde olma bundan. ****Doğrusu o Rabbin tarafından gelen bir gerçektir. Ama insanların bir çoğu inanmazlar. *** (Bu gün 2017.yaratıcının varlığı delaleti kati olarak belirmiş madde ile ispatlanmıştır. http://www.iktibasdergisi.com/maddenin-sirk-hali-termodinamigin-birinci-yasasi/ ) **** Bunun sebebi de Resûlüllahı ve beraberindeki mü’min azınlığın kalbini rahatlatmak ve pekiştirmektir. Sonra putperestlerden Resûlüllahı inkar edenleri cehennem azabı ile korkutuyor. Kıyamet günündeki azap sahnelerinden bir sahne sunarak böbürlenmenin ve büyüklemenin cezası olarak onların nasıl yanacağını gösteriyor. Ve belirtiyor ki, batılla böbürlenen hak karşısında direten kâfirler kendilerini bir azaptan bile koruyacak güçte değiller. Allah’tan başka yardımcılar bulmaktan da âcizler. “Şüphesiz onlar âhirette hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”... Bir de mü’minler ile onlar arasında bir müvazene kuruyor. Bunu gözle görülen ve hissedilen bir sahne hâlinde belirtiyor. Ama manzarada iki kitle arasındaki açık fark gayet güzel görülüyor. Gerek tabiatları, gerekse dünya ve âhiretteki farkları açıkça müşahede ediliyor: 17 — Rabbinden açık bir delile mazhar olan, ardınca da Rabbi tarafından bir şahit gelen, ondan önce de Mûsâ’nın rehber ve rahmet olan kitabı kendisini tasdik eden kimse başkaları gibi midir? İşte onlar inanırlar Kur’an’a. Her hangi bir güruh onu inkâr ederse onun vaadedilen yeri ateştir. Sen de şüphe içinde olma bundan. Doğrusu o Rabbin tarafından gelen bir gerçektir. Ama insanların bir çoğu inanmazlar. 18 — Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim vardır? Bunlar Rablerinin huzuruna götürülürler ve şahitler: Rablerine yalan uyduranlar bunlardır” derler. Bilin ki Allah'ın lineti zâlimlerin üzerinedir. 19 — Onlar ki, Allah yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Ve onlardır âhireti inkâr edenler. 20 — Bunlar yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değillerdir. Allah’a karşı duracak yardımcıları da yoktur. Kat kat olacaktır onların azabı. Onlar işitmeye tahammül edemez ve göremezlerdi. 21 — İşte onlardır kendilerine yazık edenler. Uydurdukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. 22 — Şüphesiz âhirette büsbütün zarar görecekler de bunlardır. 23 — Doğrusu inanan ve sâlih ameller yapanlar ve Rablerine boyun eğenler, işte onlardır cennetlik olanlar. Ve orada ebediyyen kalacaklardır. 24 — Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer, İkisi bir olur mu hiç? İbret almıyor musunuz hâlâ ?.” Bu hamlenin uzunluğu ye ihtiva, ettiği işaretlerle ilhamların değişikliği ayrıca taşıdığı ikâ ve temasların mütenevvi tonlarda olması... Evet bütün bunlar o günkü imanlı azınlığın içinde bulunduğu şartları, bu dâvanın tarihi içerisideki zor sıkıntılı durumu gayet güzel ifade etmektedir. Ayrıca bize şartların bu gibi ilhamlar ihtiva eden kesin hükümlü savaşların gerektirdiğini gösterir. Bir de Kur’a-nın büyük cihatlara girişirken pratik şartlara karşı koyarken takip ettiği hareketli tabiatını ifade eder. Şüphesiz bu Kur'an’ın zevkini ancak böyle bir savaşa katılan I kimseler bilirler. Bu sûrenin indiği sıradaki şartlar gibi şartlarla karşılaşanlar tadabilirler. Oturduklan yerden bu Kur’an’ın mâna ve mefhumlannı araştırmaya kalkışanlar, Kur’an üzerinde edebî ve felsefî araştırmalar yapmaya çalışanlar bu soğuk ve sessiz oturuşla-/ riyle hiç bir şey elde edemezler. Savaş ruh ve azminden yoksun I olarak yapılacak araştırma onlara bir şey kazandırmaz... Şurası muhakkaktır ki, bu Kur’an’ın gerçeklerini oturup duranlar hiç bir zaman anlayamaz ve Kur’an onlara sırlarını dökmez. Allah’tan | başkasına kulluk ederek, Allah’ın dışında putlara boyun eğerek hu-\ zur, rahat ve emniyet arayanlar aslâ ve kat’a bu Kur’an’ın sırlarından haberdâr olamazlar... “Rabbinden açık bir delile mezhar olan, ardınca da Babbi tarafından bir şahit gelen, ondan önce de M û s â ’nın rehber ve rahmet kitabı kendisini tasdik eden kimse başkaları gibi inidir? İşte onlar inanırlar Kur’an’a. Herhangi bir gürûh onu inkâr ederse onun va-adedüen yeri ateştir. Sen de şüphe içinde olma bundan. Doğrusu o, Rabbin tarafından gelen bir gerçektir. Ama insanların bir çoğu inanmazlar. “Rabbinden açık bir delile mazhar olan” kavli şerifinden ne kasdolunduğu hususunda çeşitli rivayetler vardır. “Ayrıca Rabbi tarafından bir şahit gelen” kavli çelilin de de farklı rivayetler mevcuttur. Metinde geçen ( «) Rabbi ve ( ) (ardında da) ifadelerindeki zamirlerle ( c. ) zamirinin nereye ait olduğu ihtilâflar meyanın-da dır. Benim tercih ettiğim görüş “Rabbi tarafından açık bir delile mazhar olan” kavli şerifindeki zamir Resülûllaha racidir. Tabiî onunla birlikte yürüyenler de bunun dahilindedirler. “Ardınca da Rabbi tarafından bir şahit gelen” kavli şerifindeki ifadeyi de şöyle açıklamak yerinde olur: Yani onun ardı sıra Rabbi tarafından bir şahit gelip te onun risaletini ve nübüvvetini ikrar eden ki bu doğrudan doğruya Kur’an’ın kendisidir. Bu kitap ona Rabbi tarafından vahyedilmiştir. Buna o şahittir. Çünkü hiç bir beşerin onun gibi bir kitap meydana getirmeye güçü yetmemektedir, deki zamir ise bu şahide raci olur ki şöyle mâna vermek gerekir: M û s â ’nın kitabı da ondan önce Hz. peygamberin peygamberliğini, ya onun geleceğini müjdeleyerek veya Kur’an’m metinlerine uygun düşen metinleriyle tasdik eder. Bu konuda benim kanatimce doğru olan görüş sûre içindeki Kur’anî ifadeler arasında bir birlik olduğu görüşüdür. Yüce peygamberler kendi aralarında Rabbi Zülcelâllerini tasvir ederken ve kendilerine gelen vahiylerin doğrudan doğruya yüce Rableri tarafından geldiğini yakinen kabul ederken hep aynı ifadeleri kullanmakta ve bu konuda hiç birisinin içinden şek ve şüphe emareleri geçmemektedir. Meselâ Nûh (A.S.) kavmine diyor ki: “Ey kavmim, Rabbim tarafından bir delilim bulunur, bir de tarafından rahmet ihsan eder de bunlar sizden gizli kalırlarsa siz onu istemediğiniz hal-bir nzık ihsan etmiş ise ne dersiniz?... S â 1 i h (A.S.) da aynı şeyleri tekrar ediyor: “Dedi ki: “ey kavmim. Rabbimden açık bir delilim olur ve bana rahmet eder de ben de ona baş kaldırırsam söyleyin bakalım beni Allah’a karşı kim sava-nur ? Bana hüsrandan başka bir şey kazandırmazsınız.”... Ş u a y b peygamber de aynı şeyleri söylüyor : “Ey kavmim ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendisinden güzel bir nzık ihsan etmiş ise ne dersiniz?... Aslında bu birleşik ifade değişik ağızlardan hep aynı şekilde söylenmiştir ki peygamberlerin içinde bulundukları kalbi itminanı ve gerçekleri çok iyi gördüklerini belirtir. Aynca vahiy yolu ile Allah’a yakından bağlı bulunduklarını ifade eder. Ayni durumun bir tek şekilde ifade edilmesi ve ifadelerin aşağı yukan birleştirilmesi aynca manidârdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Resülûllahm Rabbi ile olan durumunu ve vahiy konusunda diğer peygamberlerden farksız olduğunu ispat eder. Böylece de müşriklerinbu Kur’an’ı kendisinin uydurduğu iftiraları çürütülmüş olur/ Bu arada HzT'Peyğîtinberi ve beraberindeki imanlı azınlığa kendi dâvalarının hak olduğunu ifade ederek hak üzere sebatkâr kılmaktadır. Müslümanların teslim oldukları ve kabul ettikleri peygamberlerin getirdikleri gerçeklerin hepsi de tek bir gerçektir, sadece değişik ellerde gelmiştir. O zaman âyetin külli mânası şöyle olur: Doğruluğunu ve imanının sadakatini bunca delillerin desteklediği... kendi içinde Rabbine açık ve kesin deliller ve hüccetler bulunan... Onun gittiği yolun doğruluğuna şehadet eden ve özellikleri itibariyle İlâhî menbadan gelmiş olduğu bilinen bu kitap... Bunun dışında ondan önce gelmiş bulunan İsraillilerin lideri ve önderi M û s â (A.S.) m kitabı tarafından tasdik olunan ve geleceği müjdelenen peygamber... Allah tarafından gönderilen bütün dinler de ortak olan noktaların bu dinde de bulunması ve bunun da onun doğruluğuna şehadet etmesi... Evet bunca özelliklere sahip olan bir peygamber nasıl olur da şu azgın müşriklerin yaptığı gibi inatla küfredilerek yalanlanır? Her yandan dolup taşan bunca delillere rağmen inkâr edip direnmek şüphesiz ki, çok çirkin ve iğrenç bir harekettir. Daha sonra âyeti kerime gruplar arasında mukayese yaparak bu Kur’an’a inananlarla onu inkâr edenlerin durumunu açıklıyor. Her iki grubu da âhirette bekleyen ceza ve mükâfat belirtiliyor. Ayrıca Hz. peygambere ve beraberindeki mü’minlere gittikleri yolun hak yolu olduğunu bildirerek sebat veriyor. Dunım böyle olunca yalancı kâfirlerin durumu onları endişeye düşürmemelidir. O zaman daha kâfirler ekseriyeti teşkil ediyorlardı: “İşte onlar inanırlar Ktır’an’a. Herhangi bir gürûb onu inkâr ederse onun vaadedilen yeri ateştir. Sen de şüphe içinde olma bundan. Doğrusu o, Rabbiı. tarafından bir gerçektir. Ama insanların bir çoğu inanmazlar.”... Bazı tefsir âlimleri “İşte onlar inanırlar Kur’an’a” kavli şerifinde işkâl ‘ görmektedirler. Zira “Rabbinden açık bir delile mazhar olan, ardınca da Kabbi tarafından bir şahit gelen” âyeti kerimesiyle kasdolunan Resülû kibriya ise buradaki « ûiDji» “işte onlar” zamiri ile bu vahyi ve delilleri kabul ederek inanan mü’minler kasdolunma-lıdır. Bu durumda bir işkâlden söz edilemez tabiatiyle. “İşte onlar inanırlar” kavli şerifindeki zamir “Şahid” e giderki o da Kur’an’dır. “Ondan önce de” ifadesindeki zamir ise daha önce de belirttiğimiz gibi Kur’an’a racidir. O takdirde “İşte onlar inanırlar bu Kur’an’a” diye ifade etmede hiç bir işkâl yoktur. Çünkü bu kitaba ilk inanan bizzat peygamberdir. Sonra tabi olanlar inanmışlardır. Nitekim B a k a r e sûresinde şöyle buyurulmaktadır: “Peygamber, kendisine Rabbi tarafından indirilenlere inandı. Mü’minler de. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler.” Buradaki âyeti kerime Hz. peygambere ve onunla birlikte iman eden mü’minlere işaret etmektedir ki, olara inanacakları şeyleri tebliğ eden peygamberdir. Bu Kur’an’ın üslûbunda alışıla gelen bir şeydir ve asla işkâl söz konusu değildir. “Her hangi bir gürûh onu inkâr ederse onun vaadedilen yeri cehennemdir.”... Hiç şaşmaz bu vaat. Çünkü Allahüteâlâdır onu takdir edip düzenleyen. “Sen de şüphe içinde olma bundan. Doğrusu o, Rabbin tarafından gelen bir gerçektir. Ama insanların bir çoğu inanmazlar.”... - Hiç bir zaman için Resülûllah kendisine gelen vahiylerden şüp-helenmemiştir. Kendisinin Rabbi tarafından gönderilen bir gerçek üzere bulunduğundan şüphe etmemiştir. Ama bunca deliller ve şahitler yığınının akabinde gelen bu Rabbani tevcihat Hz. peygamberin içinde bulunduğu sıkıntıyı, yalnızlığı ve eziyetleri dile getirmektedir. Dâvanın karşısına dikilenlerin inatçılığı ve kâfirlerin çokluğu karşısında içinin sızlayışı ile alâkalıdır. Bütün bu durumlar onu böyle bir teselliye ve temkine muhtaç kılıyordu. Ayrıc^ mü’min azınlığın içinde sıkıntı zorluk ve darlıklar da böyle bir yakini gerçeği ifade edip rahmet sahibi olan Rabbi Zülcelâllerinin muâvenetinin üzerine inişini belirtmeyi gerektiriyordu. Henüz yeni filizlenmekte olan İslâm hareketinin bu fermana ne kadar çok ihtiyacı vardır. Onlar da her yerde bu nevi durumlarla kar- şı karşıya bulunmaktadırlar. Her taraftan üzerilerine engeller yağmakta, alaylar ve istihzalar, eziyetler ve acılar çeşit çeşit koğuş tınmalar ve maddi manevî baskılar altında ezilmektedirler. Gerek mahalli gerekse cihanşümul cahiliyet orduları bütün güçleriyle üzerlerine yığılmaktadırlar. En korkunç ve vahşi savaş oyunları ve tuzakları onlar için hazırlarım ak tadır. Sonra da onlara savaş açanlar ve peşlerini takip ederek koğuşturmalar yapanlar davullarla fl&malarla veryansın etmektedirler... Evet bu yeni doğan İslâm hareketinin mensuplarının bu âyeti ne kadar çok düşünmeleri gerekir.. Bütün fıkralarını, işaretlerini ima ve temaslarını dikkatle incelemelidirler. Hikmet sahibi Rabbi tarafından gelmiş bulunan bu yakini gerçeğe ne kadar muhtaçtırlar: “Sen de şüphe içinde .olma bundan. Doğrusu o, Rabbin tarafından gelen bir gerçektir. Ama insanların bir çoğu inanmazlar.”... Ve bu yeni doğan İslâm hareketinin mensuplan kalblerinde tıpkı Allah’ın yüce resullerinin duyduğu Rablan tarafından gönderilmiş apaçık bir gerçek üzerinde bulunma haleti ruhiyesine bürünüp aynı duygulan taşımalıdırlar. Yürüdükleri yolun Hak yolu olduğunu kabul edip en ufak bir şüpheye düşmeden yollarının üzerinde ne türden engeller bulunursa bulunsun hiç dinlemeden yollarına devam etmelidirler... “Dedi ki: “ey kavmim, Rabbimden açık bir delilim olur ve bana rahmet eder de ben de ona bşş kaldırırsam söyleyin bakalım beni Allah’a karşı kim savunur? Bana hüsrandan başka bir şey kazandırmazsınız.”... Bugün bu dirilişin öncüleri üpkı o ilk önderleri gibi bu sese kulak vermelidirler ve cahiliyet erbabını onların gördüğü gibi görmelidirler. Zaman yine döndü dolaştı eski hâline geldi. Hz. peygamberin bu dini beşeriyete getirdiği günlerden farksız oldu dünya. Hz. peygamber o günün cahiliyetine karşı Hz. 1 b r a h i m ’in, 1 s m â i 1 ’in, lshâk’ın, Ya’kûb’un, Yûsuf ’un, M û s â ’nın, Hârûn’ un, D â v u d ’un. Süleyman'ın, Yahyâ 'nın, 1 s fi ’nın (A.S.) ve diğer peygamberlerin yürüdüğü yollardan yürüdü. Hepsi de cahiliyete karşı koymuşlardı. Karşılarındakiler gerek Allah’ın varlığını kabul etsin gerek kabul etmesinler cahiliyet men- subu idiler. İnsanlar için yeryüzünde muhtelif tanrılar koyuyorlardı. Allah’ın indirdiği hükümlerin Hıynfo hülmmipre boyun eğiyor- lardı. Ve bu tanrıları onlar için kendiliklerinden hükümler, rüzam-lar, sistemler vaz ediyor böylece de Allah’a değil bu tennlara kul ediyorlardı... Sonra "İslâm geldi. Bütün insanlığı bu tanrıların elinden kurtarmak için çalıştı. İnsanların hayatından bu sahte tanrıların sistemini, nizamını, hükümlerini ve değer ölçülerini silmek için uğraştı. Yalnız ve yalnız Allah’a kul olmalarını istedi. Başka tanrılara değil yalnız Allah’a kul olmalarını. Sadece Allah’ın nizamına ve şeriatma uymalarını, onun dışında hiç kimsenin buyruklarım dinlememelerini istedi... Sonra bununla onun arasında bitmez tükenmez savaşlar başladı. Şirk ile tevhit arasında korkunç çatışmalar oldu. Cahiliyet ile İslâm öldüresiye savaştı birbiriyle. Bugün de yeniden diriliş merhalesinde bulunan İslâm hareketi ile yeryüzünün muhtel'f yerlerine dağılmış bulunan putçular ve putlar arasında savaş sürüp gitmektedir. İşte bunun içindir ki, İslâmî diriliş hareketi kendisini ve karşılaştığı durumları Kur’an’ın ilk inmeye başladığı devrelere ve şartlara uydurmalıdır. İşte biz: “Şüphesiz bu Kur’an’ın zevkini ancak böyle bir savaşa katılan kimsel*r bilirler. Bu sûrenin indiği sıradaki şartlar gibi şartlarla karşılaşanlar anlarlar. Oturdukları yerden bu Kur’-an’ın mâna ve mefhumlarım araştırmaya kalkışanlar, Kur’an üzerinde edebî ve felsefî araştırmalar yapamaya çalışırlar, bu soğuk ve sessiz oturuşlariyle hiç bir şey elde edemezler. Savaş ruh ve azminden yoksun olarak yapılacak araştırma onlara bir şey kazandır maz.” derken bunu kasdediyorduk...
4 Fotoğraf4 Fotoğraf
İçerdikleri sayılar herhangi bir şey olabilir, sayı, komut, adres, harf, vb. İçeriğinin doğasını ancak onu kullanan yazılım belirler.
namenstr8bredaholland.blogspot.comİçerdikleri sayılar herhangi bir şey olabilir, sayı, komut, adres, harf, vb. İçeriğinin doğasını ancak onu kullanan yazılım belirler. *** Yoksa, 'Onu Muhammed uydurdu' mu diyorlar? Onlara de ki; 'Eğer doğru söylüyorsanız, Kur'an'a benzer bir sure ortaya getiriniz, bu konuda Allah dışında kimleri yardıma çağırabilecekseniz, çağırınız. Yunus*38 Aradan bin dört yüz yıl geçmiş hala bir ses yok . Peki şimdi yapsınlar şimdi teknik bir çağdayız her şey eloktronik çoğu şeyi harflerin ve rakamların karışımından yapıyor proğram yapıcıları. o zaman kuran ayetlerinide getirsinler.? Allah kainatı elementlerden yarattığı gibi kuranıda harflerin karışımından yaratmıştır. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbDün
Element Nedir, Elementin Özellikleri Nelerdir
namenstr8bredaholland.blogspot.comYoksa, 'Onu Muhammed uydurdu' mu diyorlar? Onlara de ki; 'Eğer doğru söylüyorsanız, Kur'an'a benzer bir sure ortaya getiriniz, bu konuda Allah dışında kimleri yardıma çağırabilecekseniz, çağırınız. Yunus*38 Aradan bin dört yüz yıl geçmiş hala bir ses yok . Peki şimdi yapsınlar şimdi teknik bir çağdayız her şey eloktronik çoğu şeyi harflerin ve rakamların karışımından yapıyor proğram yapıcıları. o zaman kuran ayetlerinide getirsinler.? Allah kainatı elementlerden yarattığı gibi kuranıda harflerin karışımından yaratmıştır. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbDün
****DİKKAT.*** CAHİLİYETİN İNATÇILIĞI Yaratılıştaki hikmeti bilmeyen, Allah’ın kâinata vazettiği kanunlardan haberdar olmayan -ki bunlar darlık anında ümitsizliğe düşüp nankör olan,'bolluk anında da şımaran gafil ve eksik yapılı insanların fertleridir- bu cahiller Allah’ın insanlığa peygamberler göndermesindeki hikmetini anlamıyorlar ve resûlün bir melek olmasını veya ona bir meleğin eşlik etmesini istiyorlar. Aynca risalet müessesesinin kadrü kıymetini takdir etmeyip peygamberlerin beraberinde hazineler bulunmasını istemektedirler.. İnadın ve yalanlamanın en kötü şekline kadar inen bu inatçı ve yalanlayıcıların hareketleri karşısında ne yapacaksın sen ey peygamber?... 12 — Müşriklerin: “ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi ?” demelerinden senin kalbin daralır ve sana vahyolunan şeylerin bir kısmını terk edecek olursun,' sen ancak bir uyarıcısın. Ve Allah her şeye Vekil dir.”.„ (Bu gün 2017-ocak-1-) *EŞYAYI BAZ,ÖLÇÜ ALDIĞIMIZDA Vahyin,Son asrın ilim ve teknolojisiyle hazırlanmış açılımı bekleyen Fikri. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları. (Bu gibi sıkıntıların kalmayacağı kati delillerine binaen açıklanmıştır.) insanda manevi bir boşluk bırakınca, bu boşluğu akıl ile inancı bilim çerçevesince telif etme iddiasındaki spiritüalizm doldurmak istemiştir. Pozitif bilim, en azından insanlara yalnızca reel olarak ispat edilebilen şeyleri kabul etmeyi telkin ettiği için, bilimsel metot çerçevesindeki bu anlayış insanı, inanca dayanan her türlü bilginin reddine yöneltir. Bu yönlendirmenin sonucunda insan, kolay kolay TANRIYA, RUHA VE AHİRETE İNANMAYACAKTIR. Çünkü bu düşünceler olgusal nesnel ispata açık değildir. İşte böyle bir ortamda spiritüalizm pek çok kişiyi cezb etmiştir. http://www.iktibasdergisi.com/turk-toplumunda-19-yuz-yilda-felsefe-akimlari/ http://www.iktibasdergisi.com/maddenin-sirk-hali-termodinamigin-birinci-yasasi/ *************** Buradaki ( --- ) edatı istifham ifade etmektedir. Ama doğrudan doğruya istfiham edatı değil. Sadece kasdedilmektedir ki, beşer ruhundan beklenen bu derece cehalet karşısında sıkıntı duymak ve burkulmaktır. Risalet vazifesinin tabiatını bilmemekten doğan bu adi ifadelerden sıkıntı duyup ezilmektir. Ey Muhammed senin de için sıkılacak mı bunlardan ? Bu sıkıntı seni, sana indirilen bir takım vahiyleri tebliğ etmemeye kadar vardıracak mı ? Asla... Sana vahyolunanların bir kısmını bırakacak değilsin sen. Onların söyledikleri bu sözler karşısında sıkıntı da duyacak .değilsin : “Sen ancak bir uyarıcısın.”... Senin üzerine düşen vazife sadece uyarmaktır. Burada uyarıcılık vasfının belirtilmesinin sebebi, bu gibi hallerde gerekli olduğundandır... Şu halde sen vazifeni yerine getir. “Ve Allah her şeye V e k il dir.”... Allah’a havale edilmiştir onlar. O, dilediği gibi hükmünü yürütür, sonra da kazandıklarına göre hesaba çeker onları. Sen onların inanmaları veya küfretmeleri hususunda üzerlerine vekil tayin edilmiş değilsin. Senin vazifen sadece ve sadece uyarmaktır. Bu Âyeti kerime islam dâvasının o sıkıntılı havasına gayet uygun olup resûlüllahın içinin ne kadar sıkıldığını ifade eder mahiyette. Ayrıca inantçı cahiliyet mensuplarına karşı koymanın zorluğunu da belirtmekte. Akrabaların ve yardımcıların yok olduğu, resûlüllahın kalbini yalnızlığın kemirdiği, azınlıkta olan mü’minlerin çevrelerini saran cahiliyet erbabına karşı içlerinde bir sıkıntı belirdiği demlerin havasına çok uygun. Âyetin kelimeleri arasından biz bu sıkıntılı havayı hissediyoruz. Ve görüyoruz ki, bu mübarek kelimeler bütün güzelliğiyle iniyor, ve gönüllere huzur akıtıyor, kalblere rahat, sinirlere sükûn... • •
1 Fotoğraf1 Fotoğraf
Geçen Ay
Dava Çalışmalarında Fertlere Düşen Görev ve Tıkanma Sebepleri
http://www.venharhaber.com/Allah razı olsun. Dinlenilmesi kişinin menfaatinedir. Yalnız tevhidin iyi anlaşılıp net,berrak olması gerekir.onun içinde bu açıdan bakılması gerekir olaylara. CENNET'İN GARANTİSİ***MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN? EŞYAYI BAZ,ÖLÇÜ ALDIĞIMIZDA Vahyin,Son asrın ilim ve teknolojisiyle hazırlanmış açılımı bekleyen Fikri. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.23 Aralık 2016
Bu gün yakinen ispatlanmış delaleti kati mataryel olarak servistedir.2016 "Sana indirdiğimiz kıssadan şüphe ediyorsan,senden önce indirdiğimiz kitapları okuyanlara sor.And olsun ki,hak sana Rabbinden gelmiştir.Sakın şüphe edenlerden olma."... Yunus.94 http://www.iktibasdergisi.com/maddenin-sirk-hali-termodinamigin-birinci-yasasi/ *** Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Her var olanın bir ustası vardır.Kaidesinden yola çıkarsak. Bu kainatta kendi kendine oluşmuş bir şey olmadığına göre o zaman bu kainatıda bir yaratıcı yaratmış dolayısı ile benide.(insanlığı) O zaman bu yaratıcının beni yönlendirmesi ,Kullanma klavuzu vermesi lazım Normal hayatın akışında yaratıcı ile insanlar arasında ki aracıya peygamber denmiş. o zaman en son peygamberlik iddiasında bulunan kişinin getirmiş olduğu kontrata anlaşma şartlarına bakacağız. (Sonuncusu geçerlidir kaidesinden) (Kader) Sonuncusu Muhammed olduğuna göre onun getirdiği kontratda insanlığa bir rest çekiş meydan okuma var. Yoksa, ‘Onu Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? Onlara de ki; ‘Eğer doğru söylüyorsanız, Kur’an’a benzer bir sure ortaya getiriniz, bu konuda Allah dışında kimleri yardıma çağırabilecekseniz, çağırınız. Yunus*38 Aradan bin dört yüz yıl geçmiş hala bir ses yok . Peki şimdi yapsınlar şimdi teknik bir çağdayız her şey eloktronik çoğu şeyi harflerin ve rakamların karışımından yapıyor proğram yapıcıları. o zaman kuran ayetlerinide getirsinler.? Allah kainatı elementlerden yarattığı gibi kuranıda harflerin karışımından yaratmıştır. Diyebilir birileri evet bizimde demokrasimiz var. o zaman demokrasiye ve Muhammedin getirdiği şartlara bakılır.Bu insan fıtratına uygunmu diye. örneğin; Mal can ve namuz konusunda kim ne diyor diye. (Şartlar. Eşyadaki özelliklere uygun düşmesi lazım) Dolayısı ile.. Muhammedin getirdiği şartlar insan fıtratına uygun.(ölüm cezası veriyor) Demokrasinin getirdiği şartlar insan fıtratına uygun değil.(Taraf.Aklın üstününden.Hevadan,zenginden) (Halbuki insandaki fıtrat kendisinin olanı kendi isteği dışında bir başkasıyla paylaşmak istemez) olduğu anlaşıldığından fıtrata uygun olan alınır. Dolayısı ile Muhammedin getirmiş olduğu şartlar Yaratıcının gönderdiği şartlar olarak kabül görür. Yaratıcıya ve son peygamberine inanmak vakaya mutabık olur ve Muhammedin getirmiş olduğu şartların bir tanesinin gereği kişi Müslüman olur ve yaratıcının vaadi gereği cenneti kazanmış olur. Kişi bu vaadi elinde tutabilmek için Muhammedin getirmiş olduğu yaratıcının tarifini onaylaması lazım. Yaratıcının kırmızı çizgisi şirktir.(Allah’ın tarifi) (Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah onların uydurdukları noksan sıfatlardan yücedir, münezzehtir.zuhruf*82 O tarifde budur.) Bu olayı bilen şeytan Medya veya diğer yollarla kafir kişinin Allah tarifini onaylattırarak kişiyi Müslümanım diye diye cehennemin bir başka kapısından içeri atıyor. ***************************************************************** “Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” “Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın.” (Allah) buyurdu: “Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım.” (A’RAF/16-18) Şeytan Müslüman kılıfına bürünüp prof etiketiyle Atv ve flastv gibi kanallarda Nihat hatipoğlu,Cübbeli Ahmet gibi kişiler vasıtasıyla şu Allah tarifini sunuyor eğer sen onların söylemiş olduğu Akideyi benimser ve onaylarsan Kafir oluyor ve ebedi cehenneme gidiyorsun.Her ne kadarda diğer islamın şartlarını yerine getirsende. Ey insanlar, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın şeytan, sizi Allah’ın affına güvendirerek ayartmasın.Fatır.5 MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN? http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb Cevapla HÜSEYIN SASMAZ 3 Haziran 2016 at 16:40 Yok olmak, bir şeyin başka bir şeye dönmesi demek değildir. O başka bir konudur. Meselâ su, buhara ve enerjiye döner. Fakat kâinatın enerjisi sonsuz değildir ve yavaş-yavaş azalmaktadır ve sâdece Allah’ın bileceği bir zamanda da bitecektir ****************** Başkası tarafından ihtiyacı karşılanıncaya kadar, aşmaya güç yetiremediği belli bir orana (kurala, yasaya) gereksinim duyması bir şeyin muhtaç oluşundandır. Bu ifadeyi şu şekilde açıklamak mümkündür: http://islamdevleti.info/kitaplar/Islam_Sahsiyeti_Cilt_1/05.htm . – See more at: http://www.iktibasdergisi.com/maddenin-sirk-hali-termodinamigin-birinci-yasasi/#sthash.XV1fDV6U.XYshgQqb.dpuf Cevapla HÜSEYIN SASMAZ 5 Haziran 2016 at 19:48 Maddenin yaratıcı olması yukarıda sunduğumuz sebeplerden dolayı batıldır, mümkün değildir. Maddenin, bir halden bir başka hale dönüşebilmesi için, maddeye belirli bir oranı tayin edene ihtiyacı vardır ve dolayısıyla madde ezeli değildir. Ezeli olmayan ise yaratıcı olamaz. http://islamdevleti.info/kitaplar/Islam_Sahsiyeti_Cilt_1/05.htm Cevapla HÜSEYIN SASMAZ 9 Temmuz 2016 at 17:21 Kısacası oran maddenin kendisinden kaynaklanmamaktadır. Aksi takdirde madde, dilediği gibi etkileme ve etkilenme gücüne sahip olurdu. Bu oran elbette ki maddenin dışında belirlenmektedir. Bu durumda da madde, madde üzerinde etki bırakacak ve madde için belirli oranı tesbit edecek olana muhtaç olmuş olur. Bu oran madde dışında bir varlık tarafından tayin edilmektedir. Dolayısıyla madde başkasına muhtaçtır. Öyleyse madde ezeli değildir. Çünkü başlangıcı ve sonu olmayan, başkasına muhtaç olmayan, bütün şeylerin kendisine muhtaç olan varlık demektir. Maddenin başkasına muhtaç olması, maddenin ezeli olmadığının kesin delilidir. Öyleyse madde yaratılmıştır. İslâm Akidesi http://www.hilafet.com/kitaplar/islam_sahsiyeti/index.htm
2 Fotoğraf2 Fotoğraf
SENARİST VE OYUNCULARA DUYURULUR..!
huseyinsas.blogspot.com30 Ekim 2016
Müslüman olmak mı kolay, Müslüman ölmek mi?
HABER CEYLANPINARŞEYTANIN GİZLENDİĞİ KÖŞE BAŞI...! DOSTUNU DÜŞMANINI BELİRLEKİ HEDEFE VARASIN...! İNSAN CİNSİNİN EN BÜYÜK DÜŞMANI ŞEYTANDIR. ŞEYTANIN ÖNCELİKLİ PLANLARINDANDIR. Şeytan burada saklanmış, Kişileri Müslüman oldum dediği anda saptırıp cehenneme sürüklüyor. Demokrasi Şeytanın dini,İslam Allah'ın dini. Tuzaklardan korunmak Vazifemizdir NATO ŞEYTANIN İNSAN KILIĞINDAKİ GURUP ÇALIŞMASI. BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET Yeni gelen mahkum eski mahkumlara sorar. Burada hangi inançta olana daha güzel yemek veriliyor? Eskiler sorar niye diye. Çünkü kime iyi yemek veriliyorsa ben o dinden olduğumu söyleyeceğim gelen gardiyana der. İşte bu mahkum gibi bu günün müslümanlarının çoğu. Onun için sen kendini bir sağlama yap. MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN? ŞEYTAN, İNSAN VE MÜSLÜMAN KILIĞINA GİREBİLİR.. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/05/seytanin-gizlendigi-kose-basi.html23 Şubat 2016
ÜNİVERSİTELER DERHAL AHIRA(!) ÇEVRİLMELİ | HABER CEYLANPINAR
HABER CEYLANPINARÜnüversitelerin kuruluş amaçlarından biride budur.... Bugün "New Age Dini(Yeni Çağ Dini)'', dünyada gittikçe yaygınlaştırılan bir "lego dini"dir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/04/vahdeti-vucut-felsefesi-new-age.html Yeni nesilleri kurtarabilmek için şu fikri açıp insanlığa servis etmeliyiz. Son asrın ilim ve teknolojisiyle hazırlanmış açılımı bekleyen Fikri. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/07/vahiy-konulari-haricinde-dalinda.html Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/11/asl-olan-vakann-esyadaki-ozellikleri.html25 Mart 2015
KURAN ,CENNETE GİDEN YOLUN YÜZDE YÜZ ALLAH'A İNANMAKTAN GEÇTİĞİNİ BİZE BİLDİRİYOR
ALLAH'IN TARİFİNİ, MUHAMMED SAS IN GETİRDİĞİ GİBİ BİLİP ONAYLAMAK DEMEK; KURAN, İNANDIĞIMIN BELGESİ DEMEK CENNET'İMİNDE GARANTİSİ DEMEKTİR. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.htmlVideoyoutube.com
ALLAH’IN MI KÜFRÜN MÜ SAFINDAYIZ?
HABER CEYLANPINARŞEYTANIN VAADİNİ DOĞRULAYANLAR. İNSAN VE MÜSLÜMAN KILIĞINA GİREBİLİR.... *** İŞTE BU VİDEONUN T.C.DEVLETİ TARAFINDAN ENGELLENMESİ ŞUNU İŞARET ETMEKTEDİR. T.C.DEVLETİ VATANDAŞLARINI BÖYLE İSDEDİĞİ DOĞRULTUDA MANKURTLAŞTIRIYOR. Buyrun Engelleme Nedeni? Halbuki bu vidolar YouTube de Mevcut. Bu duzenbazlar bu halkın vakalari alakandiramadiklarini bildiklerinden Vakalari alakalandirici aciklamalar yapan videoları kaldiriyor.DIKKAT.! Bak bu sahip çıktığınız T.c devleti sizin bilgilenmenizi istemediğinden youtebeden kaldırıyor videoyu ŞEYTAN, İNSAN VE MÜSLÜMAN KILIĞINA GİREBİLİR….2 https://vimeo.com/18854426020 Nisan 2016
Daha Eski
İSLAM DÜNYASI NEDEN PERİŞAN?
HABER CEYLANPINARBiz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları, konuşma üslubundan tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir. Muhammed*30---Beyyine*5 Onları tanıyabilmem için konuşulan sözleri İslami şablona,ölçüye,kaidelere vurmam lazım ki üslubundan tanıyabileyim. ŞEYTAN, İNSAN VE MÜSLÜMAN KILIĞINA GİREBİLİR….2 https://vimeo.com/18854426022 Şubat 2016
SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLE İLE ÇALIŞMANIN FARZİYETİ, Bu amali yerine getirmeyenin Müslümanlar adına çırpınmanın bir manası yoktur. DOĞRU, SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLEDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/15.htm http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/14.htm Hilâfetin yıkılmasından itibaren Müslümanların vakıası/durumu gittikçe kötüleşti. Müslümanların bir uzvu acı çektiğinde diğer uzuvları ona koruma kollama ile ortak olan bir tek vücut gibi birbirine kenetlenmiş bir ümmet halindeyken kanları/canları birbirine denkti, hepsi de kendi dışındakilere karşı dururlardı. Daha sonra parçalandılar. Kafirler onlardan bazılarına saldırdıklarında diğerleri seyirci oldular, sanki o mesele onları alâkadar etmiyormuş gibi. Müslümanlar güçlü bir tek devlet iken dünya o devletin karşısında bin bir hesap yapıyordu. Daha sonra onlar zayıf, peyk ve ajan/uşak devletçikler ve siyasi varlıklar içinde yaşamaya başladılar. Azgın tamâhkârlar gözlerini onlara dikmekteler, sömürgeci kafirler servetlerini çalmaktalar. Muhakkak ki; Müslümanların halinin fasid/bozuk oluşunun ve zayıf oluşlarının sebebi; bir hayat nizamı olarak İslâm’ı terk etmiş olmaları daha sonra da aralarındaki ilişkilerde beşeri nizamların hakim oluşuna sükut etmeleridir. Müslümanların halini, bu fasid/bozuk vakıasını değiştirmek ise mucizelerden bir mucize değildir, fakat Müslümanların yapabilecek durumda oldukları mümkünâttandır. Nitekim Allahu Teâla bu amaç için metot ve hükümler koymuştur. Rasulullah (sav) ve ashabı da o metot ve hükümler doğrultusunda seyretmişler, yürümüşler ta ki; İslâm Devleti’ni kurarak cahiliyye toplumunu bir İslâmi topluma dönüştüresiye kadar. O İslâm Devleti de, dünyanın büyük bir kısmını dar-ul küfürden/küfür ülkesinden dar-ul İslâm’a/İslâm ülkesine dönüştürmüştür. Nitekim, fasid münker vakıayı değiştirmenin Müslümanlara farz olduğuna delâlet eden bir çok şer'î nass gelmiştir. Allah'u Teâla şöyle buyurmuştur: "Mü’min erkek ve mü’min kadınlar birbirlerinin velisidirler. Marufu emrederler, münkerden nehyederler.” (Tevbe: 71) Rasulullah (sav) de şöyle buyurdular: “Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıfıdır.” (Müslim, İman, 70) “İleride bir takım emirler/yöneticiler olacak. Tanıyacaksınız/farkında olacaksınız ve inkar edeceksiniz/yereceksiniz. Kim farkında olursa suçsuzdur, kim inkar ederse kurtulmuştur. Fakat kim razı olur ve tabîi olursa …” (Müslim, İman, 3445) “Ey insanlar, Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: Bana dua ettiğinizde duanızı kabul etmediğim, Benden bir şey istediğinizde onu size vermediğim, benden yardım ve zafer istediğinizde size yardım etmediğim gün gelmeden önce marufu emredin, münkeri nehyedin.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned Ensar, 24094) Bu nasslar, Müslümanlardan gördükleri herhangi bir münkeri değiştirmelerini kesin bir taleple talep etmektedirler. Bu değiştirmeyi güçlerine göre ya el ile yani eylem ile ya dil ile yani söylem ile ya kalp ile yani hoşnutsuzluk ile yapmalılar. Ancak ortada münkerlerin en büyüğünden birisi vardır ki o da, İslâm dışı yönetimlerin hakimiyetinin neticesi olan Müslümanların hayatlarının fesad/bozuk oluşudur. Nitekim Allah'u Teâla Müslümanlardan onun değiştirilmesi için çalışmalarını talep edip bu çalışmayı farz-ı kifaye kılmıştır. Şöyle demiştir: “Muhakkak ki Allah, bir toplum bünyesinde olanı değiştirmedikçe o toplumun halini değiştirmez.” (Ra’d: 11) Bu, sabitliğine ve önemine delâletini haber verme sigâsıyla gelen bir taleptir. Nitekim bu, Allah'u Teâla’nın yaratmış olduğu varlık yasalarından bir yasa olmuştur. Bu yasa, insanların cemaat olarak değiştirmek için çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Ta ki; Allah'u Teâla onlarda olanı (yani hallerini) değiştirsin. Buna, ayetin çoğul sigâsıyla gelen lafızları delalet etmektedir. "Kavim/toplum", “onlar değiştiresiye”, "bünyeleri" kelimelerinde olduğu gibi. Rasulullah (sav) de şöyle buyurdu: “İçlerinde Allah’a isyanların işlendiği bir toplum bu durumu değiştirmeye güçleri yettiği halde değiştirmezlerse, Allah’ın hepsini toptan cezalandırması yakındır.” (Ebu Davud, Melahim, 17 (3775); Tirmizi, Tefsir, Fiten, 8; İbni Mace, Fiten, 20) Bu, toplumdan içinde yaşadığı fasid vakıayı değiştirmelerinin kesin talebidir. Eğer bunu yapmazlarsa Allah onların hepsini de cezalandırır. İsterse onların hepsi de Allah’a isyanı işlemesinler fark etmez, herkes aynı cezaya müstahak olur. Çünkü onlar, değiştirmeye güçleri yettiği halde farz-ı kifayeyi yapmaya katılmadılar. Zira münkeri değiştirmek/ortadan kaldırmak Müslümanların üzerine farzdır. Ortada bir münker vardır ki onu fert tek başına değiştiremez, birbirinden kopuk fertler de değiştiremezler. Hilâfet Devleti’nin olmayışından dolayı bugün içinde yaşadığımız fasid vakıa gibi. Allah bu münkerin değiştirilmesi için topluma bir metot koymuştur. Bunu da Müslümanlara aralarından, Hilâfet Devleti’ni tekrar kurmak için çalışan bir kitle oluşturmalarını farz kılarak yapmıştır. Şöyle demiştir: “İçinizden hayra (İslâm’a) davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir kitle/parti olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran: 104) Bu ayette kesin emir, Müslümanlardan İslâm’a davet eden, marufu emredip münkerden nehyeden bir cemaatın oluşturulmasına yönelmiştir. İslâm’a davet; akidesi ile nizamı ile hayat vakıasında İslâm’ı hakim kılmak için çalışmayı gerekli kılar. Bu ise, onu tatbik eden ve bütün insanlara taşıyan bir devlet olmadıkça olmaz. Böylece talep edilen cemaatın yükümlülüğü Hilâfet Devleti olan bu devleti kurmak için çalışmak olmaktadır… Nitekim Müslümanlardan cemaat olarak marufu emretmelerini, münkeri nehyetmelerini kesin bir taleple talep eden, bunu yapmadıkları zaman Allahu Teâla’nın onları dünya ve ahirette cezalandıracağını haber veren Nebevi hadisler de gelmiştir. Rasul (sav) şöyle demiştir: “Nefsim elinde olan Zat’a yemin olsun ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz ya da Allah’ın, katından size bir (genel) ceza göndermesi yakındır. O zaman O’na dua edip yalvarırsınız da O duanızı kabul etmez." (Tirmizi, Fiten, 9 (2095), Ahmed b. Hanbel, Müsned Ensar, 22212) “Muhakkak ki insanlar münkeri gördüklerinde onu inkar etmezlerse Allah’ın onları genel bir şekilde cezalandırması yakındır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned Aşeretü’l Mübeşşirin Bi’l Cenneh, 1) “Allah’a yemin olsun ki, ya marufu emreder münkerden nehyedersiniz, zalimin elini tutarsınız (zulûmden alıkorsunuz) ve onu zorla da olsa hakka boyun büktürür ve hak üzere kalmasını sağlarsınız ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir sonra da İsrail oğullarını lanetlediği gibi lanetlenirsiniz.” (Ebu Davud, Melahim, 3774) Şu halde dünyada ve ahirette Allah’ın azabından kurtulmak istiyorlarsa, Müslümanların üzerlerine düşen vazife; İslâm’ı tekrar hayata devlet ve nizam olarak hakim kılmak maksadıyla İslâm’ın değiştirme metoduna uyarak içinde yaşadıkları münker vakıayı değiştirmek için çalışmaya hemen başlamalarıdır. Allah'u Teâla’nın farz kıldığı ve Rasulünün açıkladığı bu metot; mescitler inşaat etmek, Kur’an-ı Kerim ezberletmek, hac, umre ve sadakayı artırmak ile olmaz. Her ne kadar bütün bunlar devlet ve fertlerden şer’an talep edilmiş olsalar da bunlar metot değildirler. Allahu Teâla’nın farz kıldığı ve Rasulünün (sav) açıkladığı metod; Müslümanlar arasından, Hilâfet Devleti’ni kurarak, İslâmî hayatı tekrar başlatmak için çalışan bir cemaat örgütlemektir. Bu cemaatın faaliyeti ise; fikrî çatışma, siyasî mücadele ile olur. Fikrî çatışmadan kasıt; İslâm dışı bütün inanç, fikir ve mefhumlara karşı çıkmaktır, toplumda mevcut İslâm dışı esaslar üzerine kurulu bütün ilişkilere karşı çıkmak, sonra da İslâmî bir toplum olması için topluma hakim olması gereken İslâm’ın fikirlerini, mefhumlarını ve hükümlerini açıklamaktır. Siyasî mücadeleden kasıt ise; hayatın bütün yönlerinde İslâm’ı tatbik etmeyen yöneticilere karşı çıkmaktır. İslâm ümmetine karşı tertip ettikleri hilelerini, entrikalarını ve planlarını açığa vurmak, iltifat ve dalkavukluk yapmadan cesaretle onları muhasebe etmektir. Ta ki ümmet İslâm üzere uyansın, bilinçlensin ve Hilâfet Devleti’ni kurarak İslâm’ı hayata tekrar hakim kılmak için çalışan cemaatı bağrına basar hale gelsin. Allahu Teâla, Rasulü (sav)’e şöyle hitap ediyor: "Oku!" (Alak: 1) "Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar!" (Müddessir: 1-2) “Sana emrolunanı açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir." (Hicr: 94) Bu ayetlerde Rasul (sav)’e olan hitap her zamanda bulunan Müslümanlara da hitaptır. Şu halde onlara düşen, devleti tesis edesiye kadar Rasul (sav)’in yaptığı işleri onların da yapmalarıdır. Ta ki kendi ellerinden gasbedilen otoriteleri tekrar kendilerine dönsün, sonra da Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünneti üzerine bir Halifeye biat etsinler. Allah'u Teâla’nın; “İçinizden, hayra (İslâm’a) davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir grup bulunsun." (Al-i İmran: 104) ayetindeki kesin talebine icap edip İslâmi fikir üzerine örgütlenmiş olan ve Allah’ın farz kıldığı, Resulünün açıkladığı metot içindeki merhaleleri geçen, Müslümanlar içinde uyanık, bilinçli bir grup olmasına rağmen -ki o grup Hizb-ut Tahrir’dir- uğruna çalıştığı hedef henüz gerçekleşmemiştir. O hedef ise, Hilâfet Devleti’nin tekrar kurulmasıdır. Bu durum, yukarıda nasslarda geçen, Müslümanlardan kesin talebin gereğini halen geçerli kılmaktadır. Şu halde Müslümanların hemen bu kesin talebe icabet etmek için koşmaları gerekir. Şer'î şartlara haiz bir kitle ile örgütlenip onunla beraber içinde yaşadıkları fasid vakıayı değiştirmek için çalışmaları gerekir. Aksi halde, dünya ve ahirette Allah’ın cezasına müstehak günahkârlar olurlar. Bu metot, kendisine tabi olunması farz olunmasına ilaveten; onun dışındaki metotlara tabî olarak seyredenler, açıkça başarısız olmuşlardır. Bu ise ümmeti; bütün hareketlere şüpheyle bakmasına, onların eliyle değiştirmenin imkansız olduğunu düşünmesine, hatta onların içinde samimi olanların eliyle dahi imkansız olduğunu düşünmesine sevk etmiştir. Ümmet, bütün bunları samimi hareketin ümmetten ayrılmaz bir parça olduğunu, Hilâfet Devleti’ni kurarak fasid vakıayı değiştirmek için beraber çalışmak uğruna kendisini bağrına basıp liderliğini kendisine verdiği samimi ideolojik bir kitle ile ancak köklü değişimin ya da kalkınmanın mümkün olacağını idrak etmeksizin yapmaktadır. O halde biz Allah’a karşı takvalı olalım. İçinde yaşadığımız vakıayı, Hilâfet’in tekrar kurulması için daveti yüklenenlerden uyanık, bilinçli samimi olanlarla beraber örgütlenerek değiştirmek için ciddi bir şekilde hemen çalışmaya başlayalım. Ta ki dünyanın izzetine, şerefine ve ahiretin sevabına nail olalım ve Allah'u Teâla’nın Rasulünün (sav) şu hadisinde kastettiği kişilerden olalım: "Muhakkak ki Din garip olarak başlamıştır ve tekrar garip olarak gelecektir. Müjdeler olsun o gariplere ki onlar, benden sonra Sünnetimden insanların ifsad ettikleri/bozdukları hususları düzeltirler.” (Tirmizi, İman, 2554) 1924 yılında “Atatürk” diye isimlendirilen, İngiliz yetiştirmesi Yahudi Mustafa Kemal, Müslümanların 13 asır kendisi ile yönetildiği yönetim nizamı vasfıyla Hilâfet’in ilgasını ilan etti. Onun yerine beşerî küfür sistemini ilan etti. Bununla birlikte Müslümanların risaletini taşımaktan geri kaldıkları, davalarından yüz çevirdikleri bir dönem başladı. Böylece Müslümanlar kafirler için bir yağma alanı olup tam anlamı ile paramparça oldular. Ülkeleri parçalandı. Mal varlıkları gasp edildi. Kendi amaçlarına hizmet etmeleri ve Müslümanlar üzerinde bekçileri olmaları için Müslümanların başlarında kafirlerin tayin ettiği idareciler/emirler çoğaldı. Böylece onlar ümmete zillet ve aşağılanmanın çeşitlerini tattırdılar. Ümmeti açık küfürle yönettiler. Sorunlarını ümmetin düşmanlarının ellerine teslim ettiler. Bu durum sizin şunları görmenize kadar ulaştı: Düşmanlarınız sizi hâkir görüp, siz dininizden uzaklaşasıya kadar size meydan okuyor ve ülkenizde saldırılara maruz kalıyorsunuz. Hilâfetin yıkılışı, bu Yahudi'nin ilga edilişini ilan ettiği gün olmamıştır. Bilakis onun yıkılış süreci Müslümanların dinlerini anlamakta gafil olup ona, ondan olmayan küfür fikirleri ve hükümlerinden bazı şeyler katmaya başladıkları, Kur’an lûgatı olması vasfıyla Arapça’dan yüz çevirmeye başladıkları günden itibaren başlamıştır. Böylece dilleri yabancılaştı. Anlayışları bozuldu. Doğru anlayışa muhalif olanı yada hevâ heves eğilimlerini cezbedeni uygulamaya başladılar. Böylece ümmete, esası üzerine Hilâfet Devleti’nin kurulduğu ideolojiyi anlamakta zaafiyet ve tatbikinde çatlaklıklar isabet etti. Doğal bir netice olarak da kalkınmanın rükûnları sarsıldı. Hilâfet parçalanıp her bir parçasının başı, kafirlerin çıkarlarının emin bekçisi, ümmeti çeşitli belalara dûçar eden hainler oldu. Ey Müslümanlar! Siz de biliyorsunuz ki; ümmet, ideolojisinin anlayışı ve tatbikinde ihsâna ulaşmadıkça kalkınmaz. Ümmet, yasamayı hevâ hevese terk etmiş halde iken ideolojisi ile ilgili anlayışını düzeltmesi mümkün olur mu? Ya da o, ideolojisinin kapsamına küfür fikirlerinden demokrasi ve ondan fışkıran hürriyetler gibi fikirleri katma gayreti ve hevesi içindeyken ümmetin ideolojisi ile ilgili anlayışının düzelmesi mümkün olur mu? Ya da ideolojisini anlamanın şartlarından olan şer'î ilimleri ve Arapça’yı ikmal etmeden ideoloji anlayışının düzelmesi mümkün mü? Kendisi ile İslâmî hayatın tekrar başlayıp; İslâm davetinin aleme cihad ve hûccet ile taşınacağı Hilâfet Devleti olmadan İslâm’ı tatbik etmek mümkün olur mu? Sizi, İslâmî, hâlis tertemiz bir anlayışa davet ediyoruz. Kafirin yıktığı Hilâfet Devleti’ni yeniden kurmaya davet ediyoruz. O halde Allah’ın şu sözüyle size emrettiği Allah’ın sultasına-otoritesine davet edene uyun! “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet/yönet. Haktan sana geleni bırakıp da onların heva-heveslerine/arzularına uyma.” (Maide: 48) “Kim Allah’ın indirdikleri ile hükmetmezse/yönetmezse, işte onlar kafirlerdir.” (Maide: 44) Haydin dünya ve Ahiret izzetine koşun! Kendinizi kafirin saldırısından, yüzlerinize ve sırtlarınıza inmekte olan kırbaçlarından kurtarın! Bakışlarınızı gelmekte olan izzetli günlere çevirin! Zira Allah size nusretini vaad etti. Şöyle buyurdu: "Mü’minlere yardım etmek de bize bir hak olmuştur.” (Rum: 47) “Allah, kendisine yardım edene (dinine sımsıkı sarılıp gereğini yapanlara) kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac: 40) Huzeyfe (ra)’dan rivayetle Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Nübüvvet aranızda Allah’ın kalmasını istediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dileyince kalkacaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzerinde Hilâfet olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalacak ve sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra eziyet çektirici bir otorite olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalıp Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra despot bir yönetim olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalıp Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Daha sonra da Nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır.” Sonra sustu." (Ahmed b. Hanbel, Müsned Kufiyyîn, 17680) O halde, Rabbinizin size vaad ettiği ve Rasulünün sizi kendisiyle müjdelediği şey için çalışın! Zira dünya ve Ahiretin hayrı ondadır. "Ey iman edenler! Allah ve Rasulü sizi size hayat verene davet edince onlara icabet edin/uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz kesinlikle O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal: 24)
EŞYAYI BAZ,ÖLÇÜ ALDIĞIMIZDA Bütün proplemlerin yok olduğu şu fikri niye anlamıya çalışmıyor hala geçmişdeki cedelleşmeleri gündeme getiriyor çıkmasa giriyorsunuz. *** Vahyin,Son asrın ilim ve teknolojisiyle hazırlanmış açılımı bekleyen Fikri. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları. ******************* YANLIŞ BİLGİ YANLIŞ HÜKME GÖTÜRÜR. “Fitne zamanında yürüyen koşandan, duran yürüyenden, oturan ayakta dikilenden, yatan oturandan, uyuyan yatandan daha hayırlıdır.” (Buhari, Fiten, 9; Müslim, Fiten, 10, 13; Tirmizi, Fiten, 29; Ebu Davud, Fiten) *** “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.”[1] “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden mes’ulsünüz.”[2] [1] Ali el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, 6/89 [2] Buhârî, Cum’a, 11; Müslim, İmare, 20 *** "İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin." (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları) *** örnek. Bir gün oturuyoruz, bir çok yüksek kademeden insanlar var.Diyorlar ki yöneticiler adaletsiz,nankör vb. eleştiriyorlar. Dedim ki,Siz yaratıcınıza aynı değilmisiniz ? aynısınız emirlerine riayet etmiyorsunuz. Ses yok.. Çünkü onlarda biliyor adaletsiz ve nankör olduklarını. Bu olayı eşyadaki özelliğe döktüğün zaman kaide olarak eşyadaki özelliği baz,ölçü aldığında olay gün ışığı gibi hadisin vahiy olduğu anlaşılır. Bunun gibi diğer konuları da bilebilirsin.
Dava Yolunda Dökülmeler ve Sebepleri
İslami haber, haber, islam, kuran, kur'an, furkan, gündem, rabbani, cihad, cihat, sünnet, hadis, siyaset, ekonomi, haberler, islami gündem, tevhidi gündem, ümmet, ajans, ortadoğu haberleriHastalık neyse tedavi ona göre olur. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?...ÇOK ÖNEMLİ. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2013/11/acaba-ben-allahin-dininden-baska-bir.html CENNET'İN GARANTİSİ***MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN? http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.html GELECEĞİNİ,CENNETİNİ GARANTİ ALTINA AL KARDEŞİM.... http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/06/cennetini-garanti-altina-al-kardesim.html19 Kasım 2016
'Ümmetin Helakı İhtilaftır' Zira biz öyle bir dine mensubuz ki, bu din prensiplerine uyulduğu takdirde en mükemmel istikrarı beraberinde getirmektedir. Bakınız İslâm kelimesi terminolojik olarak her ne kadar “barış” ve “esenlik” anlamlarına gelse de bu aynı zamanda her türlü sosyal insicam ve istikrarı da ihtiva etmektedir. İslâm bir hukuk sistemi, bir ahlâkî kaideler manzumesi olarak müntesiplerine barışın, esenliğin, insicam ve istikrarın teminatını verir. Ancak İslâm tüm yön ve boyutlarıyla hayata hakim kılınmazsa beraberinde istikrarsızlıkların gelmesi kaçınılmazdır. Bu gerçeklik eşyanın tabiatında ve illiyet (sebep-sonuç) ilişkisinde de böyledir. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmediği gibi Yüce Rabbimiz'in evrensel yasaları da boşluk ve ihmal kabul etmemektedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ Râd Sûresi'nin 11'nci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Bir toplum içerisinde bulunduğu ahlâkî değerleri değiştirmedikçe Allah'da onların durumunu değiştirmez.” Dualarımızın kabulünün bile ön şartları vardır. Ümmet olarak üzerimizdeki olumsuzlukların bertaraf olması için köklü ve kurumsal değişimlere yönelmek durumundayız. *** İşte o yönelmemiz gereken fikir.Bu fikri geliştirip insanlığa servis yapmak bizim görevimiz. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.
ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?...ÇOK ÖNEMLİ.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.comÇünkü buradaki bilgisizlik, dinin aslı ve mahiyetine ait bilgisizliktir. Dinin aslını ve mahiyetini bilmeyen kimsenin o dine itikat etmiş olması ne akla ne gerçeğe uygundur. Zira bir şeye inanmak, o şeyi yakından tanıyıp bilmiş olmanın bir parçasıdır... Bu, gün gibi aşikârdır...9 Kasım 2013
İman nedir? Bu sûredeki îman da mutlakdır ve hiç birşey ile mukayyed değildir. Bununla beraber, mûhatapların anladığı mânâdadır, îmanı, umuma karşı hitâba en mülâyim şekilde tarif için şöyle demelidir: îman, nefsin hayır ve şerrin, fazilet ile rezîletin arasındaki farkı yakînen anlaması; bu varlık âlemi üzerinde hayra razı olan, lâkin şerre razı olmayan, fazileti isteyen, lâkin rezîleti istemeyen mutlak bir vücûdun nigehban olduğunu yine o itminân ile bilmesi, mahlûkatı arasından dilediğini esrar-ı İlâhîsinden bâzısına mahrem ederek, bu mümtaz insanları, şâir insanlara doğru yol göstermek, kalplere fâsid heveslerin ve ihtirasların nasıl girebileceğini, akıllara sağlam delillerin her yol ile erişebileceğini bildirmek, vazifesi ile mükellef tutmuş olması da, o Vâcibü’l-vücûd’un rahmet eserlerinden olduğuna îtikad etmesidir. Tâ ki beşer, o sahih delillere yönelsin, o tarîk ile kendisine telkîn olunan hakîkatları iyi karşılayarak kabul etsin; kalbinde fâsid heveslere karşı açık duran menfezleri kapasın, o gibi fâsid ihtirasların, ilerde beklenilecek sirayetine karşı da, kat’î ebedî bir azim ile müdafaada bulunsun. Yoksa îman, umumiyetle sanıldığı gibi, aklın vicdanın dahli bulunmaksızın, sırf taklidden ibâret olduğu halde kabul olunan mücerred mâhiyet değildir. Bu çeşit îman, peygamberlerin peygamberliğini gerçek saymış bir çok milletleri hüsrandan kurtaramamıştır. Asıl îmandan maksad, rûhun itminanına, ruhî kuvvetlerin îtikadları benimsemesine bağlı olan îmandır. “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberine inanmış, sonra hiç bir veçhile şüpheye düşmemiş, Allah yolunda mallarile, canlarile savaşmışlardır. İşte gerçek kimseler bunlardır” âyeti bu hakîkati apaçık anlatıyor. İnsanların, dünya ve âhirette ziyandan kurtuluşu bu îmana bağlıdır. İnsanların babalarından işiterek öğrendiği, bir Müslüman çocuğunun mânâsını, mâhiyetini anlamaksızın diline doladığı, hamiyet sevkîle müdafaasına kalkıştığı îmana gelince, bunun Allah nezdinde hiç bir değeri yoktur. Çünkü, herhangi dîne mensup bir kimse, bu şekilde yetişir. Allah nezdinde kabul olunan îman, ancak ruhun o itminanıdır ki, ruh onun sayesinde ulvî bir cevherin içine sindiğini hisseder. Kalbin o itikadıdır ki, kalp içindeki mevkiini yine kalp takdir eder. Rûhu, hakîkî hayata kavuşturan rûhu kemâle yükseltecek her şeyi hazırlayan îman, bu türlü îmandır. İman olmadığı halde îman dedikleri şey ise, ruhları tahrib eden, insanları felâkete sürükleyen bir baş belâsından başka bir şey değildir.
ADAM OLMAK
İKTİBAS DERGİSİHz Ali ise bu konuda erdemin ilk adımının ilim olduğuna vurgu yapmış. Gerçekten de ilim ya da bilgi erdemli davranışın ilk adımıdır. Ve müminler doğru bilgilere sahip olmadan erdemli olmayı asla başaramazlar. Hatta mümin olamazlar. *** Sokrates ahlaksal eylemlerin amacının mutluluk olduğuna vurgu yaparken bunun bilgi ile mümkün olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısı ile erdemli olmak bilgi ile yakından ilgilidir ve ben bu düşünceyi doğru kabul ediyorum. *** Nietzsche ise: Erdemle alakalı olarak bir inancı sırf adettir/gelenektir diye kabullenmek namussuzluk, korkaklık, tembelliktir demiş. *** Şu an insanlık buna muhtaçtır. Erdemli olmak,mümin olmak doğru bilginin elde edilmesi olduğuna göre,O zaman şu bilgiyi açıp insanlığa servis etmek gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.18 Kasım 2016
NEYİ BEKLİYORSUN?
http://www.venharhaber.com/Yoksa kendine gelmek için büyük bir darbe, afet, sarsıntı mı bekliyorsun? İşini kaybedince mi, eşini kaybedince mi, yoksa çocuğunu kaybedince mi kalkacaksın? Evini, arabanı, malını yani geçici sahibi olduklarını kaybedince mi farkına varacaksın? Bak İslam coğrafyasına! Senin şu an ki halindeydiler ama şimdi geçici verilen ne varsa artık yanlarında değil. ********* Al şu yeni fikri üzerinde yoğun çalışma yaparak insanlığa servis et hem insanlık kurtulsun hem sen. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. ****** Yoksa,azâp,yalanlayanlar ve yalanda ısrar edenler için Allah'ın değişmez bir kanunudur.17 Kasım 2016
ŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ !
Dindarlar için “devletin doğruları” önce geliyor Türkiye’de bırakınız “İslamcı hükümet”i, din yalnızca bir hobiden, folklordan, bir sosyal yardım kurumundan ibarettir. İslam’ın kamusal alanda ekonomik/politik/hukuksal/ alanda temsil eden tek bir ilkesi bile yoktur. Halihazırdaki korkunç manzaranın temelinde etnik ulus devlet sorunu/saplantıları/takıntıları var. Etnik ulus devlet büyük aidiyet yoksunluğu ile mâlul bir modeldir. Geleneğin belirleyici olduğu toplumlarda, devlet dinden daha kutsal sayılır. Bu nedenledir ki, Türkiye’de de dindar çevreler için resmi doğrular, devletin doğruları her zaman önceliklidir. ŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ ! https://www.youtube.com/watch?v=LtqXeLaRr0U&list=PLr342JFErS74PD1gdrTSqmdDze38nBN9_&index=4VideoYouTube
PARALEL DİN
İKTİBAS DERGİSİHALBUKİ..... Allah,hem bu kâinatın yaratanıdır hemde İnsanoğlunun yaratanı.İnsan denen varlığın fıtratıyla kâinat sahnelerinin anlaştıkları gizli bir dil vardır.İnsan fıtratının sadece kâinat sahnesine ve onun esrarına yöneltilmesi kafidir. İnsanoğlunda mevcut alıcı-verici cihazların uyanması ve harekete geçmesi için kâfidir. İşte o dil budur. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.16 Kasım 2016
Düşünmek Farzdır Net ve berrak olan her şey insan tarafından sevilir kaos ve yavşaklık hiç bir kimse tarafından sevilmez ve onaylanmaz. O zaman Müslümanım demeninde Netleşmesi lazım. Müslümanım demekle Müslüman olunmuyor . Müslümanlığın netleşmesi için Muhammedin Allah tarifini bilmen lazım. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.html
1.Düşünmek Farzdır Net ve berrak olan her şey insan tarafından sevilir kaos ve yavşaklık hiç bir kimse tarafından sevilmez ve onaylanmaz. O zaman Müslümanım demeninde Netleşmesi lazım. Müslümanım demekle Müslüman olunmuyor . Müslümanlığın netleşmesi için Muhammedin Allah tarifini bilmen lazım. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.htmlVideo
ÜMMET KÜLTÜRÜNÜN GERÇEKLİĞE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ GEREKİYOR
İKTİBAS DERGİSİMüslümanlar olarak, İslami düşünce ve kültür hayatı olarak, üzerinde yeteri kadar durmadığımız hayati bir sorunumuz var. Bu sorun, dünyaya, tarihe, olaylara, insanlığa ve kültürlere Batılı bilgi/algı/dünya görüşü ufkundan bakmayı zorunluluk haline getiren ontolojik emperyalizmdir. Her gün, her vesile ile, bir yığın hamaset üretilirken, ontolojik emperyalizmle ilgili, eleştirel bir tek cümle bile kurulmuyor olması, zihinsel sömürge durumunu aşamadığımızı gösterir. Batı kategorisinin ve Batılı bilginin ideolojik yollarla dokunulmaz bir otoriteye dönüştürülmesi, bu otoritenin evrensel geçerlilik iddiası, ne yazık ki, ikna edici bir biçimde tartışılamıyor. Ancak, itiraf etmek gerekir ki, dünya zamanlarının, tarihsel zamanların dışında kalan, bu zamanlara özgü dilin, bilginin, söylemin, kültürün, kavram ve kurumların, algıların dışında yaşayan İslami cemaatlerin, yapıların, oluşumların temsil ettikleri zihniyetle böyle bir tartışma başlatılamaz, sürdürülemez. ***************************************** Şu fikir tartışmasız tüm insanlığın kurtuluş istikametini belirlediği için bu fikrin üzerine yoğun çalışılması lazım. Feryadı figan etmenin anlamı yok.İşte fikir işte kurtuluş istikameti.Yaz Navigatie (Tom Tom) git adresine. **************** Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.24 Ekim 2016
[KONFERANS] Yeni Bir Dil İnşa Etmek - Atasoy Müftüoğlu
Yeni Bir Dil İnşasının temeli,kökü,aslı buradadır. Allah'ın sınırlarını gözeterek temsil noktasına ulaşmak için şu bakış açısını kazanmamız,burada yoğunlaşarak çalışmamız lazım. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html ******************************* İslâm Akidesi "Kaza ve Kader"in delili ise aklidir. Çünkü kaza, insanın kendisinden kaynaklanan veya cebren insan üzerinde gerçekleşen insanın fiilidir. Bu ise hislerle idrak edilebilen hissedilebilen bir şey olup delili de aklidir. Kader ise insanın ortaya çıkardığı, ateşin yakması, bıçağın kesmesi gibi eşyada bulunan özelliklerdir. Bu özellikler ise duyuların idrak edebildiği hissedilebilir şeylerdir. Öyleyse kaderin delili de aklidir. Bu açıklamalar İslâm akidesine ait delillerin çeşidi açısından yapılan açıklamalardır. http://www.hilafet.com/kitaplar/islam_sahsiyeti/index.htm ******************************************* Naslar doğrultusunda şekillenmiş fakat sistemin halkından gizlediği bir cemaat aşağıdaki linkte. Hizb-ut Tahrir Nedir? http://www.hilafet.com/html/ht/trf.html İnsanın hayata bakışı nasıl olmalıdır? http://www.hilafet.com/inceleme/index.htm RAŞİDİ HİLAFET VE CİHAD ***DEVLET (OTARİTE) OLMADAN CİHAD OLMAZ. https://www.youtube.com/watch?v=lRGAxG5nkU0VideoYouTube
DİYANETİN NASIL BİR UYUTMA PROJESİ OLDUĞUNU BİRDE KENDİ AĞIZLARINDAN DİNLEYİN!
GENELDE TÜM İNSANLIK,ÖZELDE MÜSLÜMANLAR KUŞATILMIŞ HALDELER ŞU ANDA. DOSTUNU DÜŞMANINI BELİRLEKİ HEDEFİNE VARASIN MÜSLÜMAN,KARDEŞİM. https://www.youtube.com/watch?v=fCr-aKUPSkU&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4&index=4 MESCID-I DIRÂR OLAYI: http://www.sevde.de/mescidi_diran.htm Şahsiyeti tedavi edilmesi gereken Diyanet mensupları. İlişkilendirme anında insanın bilgileri ve vakıayı ölçmede kullandığıkaideveyakaidelernefsiyetin ve akliyetin oluşumunda yani belirli bir şahsiyetin oluşumunda en büyük etkendirler.Akliyetin oluşumunda kullanılan kaide ve kaideler, nefsiyetin oluşumunda kullanılan kaide veya kaidelerle aynı olmazsa insanda bulunan akliyet ve nefsiyet birbirinden farklı olur. Çünkü o zaman insan, eğilimlerini iç dünyasında var olan kaide veya kaidelere göre ölçer. Yönelticilerini akliyeti oluşturan mefhumların dışındaki mefhumlara bağlar. Bu durumda ise fikirleri ile eğilimleri başka başka, birbirine zıt, farklı olur. Böylece seçkin olmayan bir şahsiyete sahip olur. Çünkü kelimeleri ve cümleleri anlayışı, vakıayı idraki, eşyaya olan meylinden farklı bir şekilde meydana gelir. Bu nedenle şahsiyetin tedavi edilebilmesi ve seçkin bir şahsiyetin oluşturulabilmesi, ancak insanın akliyeti ve nefsiyeti için aynı anda ancak tek bir kaidenin bulunması ile gerçekleşir. Yani bağlantı kurma esnasında bilgileri ve vakıayı değerlendirmede kullanılan kaidenin, yönelticilerle mefhumlar arasındaki sentezin sağlanmasında da aynen kullanılmasıyla tek kaide ve tek ölçü üzere seçkin bir şahsiyet oluşur. https://www.youtube.com/watch?v=Ifh0V1aPIpA&index=66&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=07jm-DFb0M8&index=87&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=yh1WkvQdbrY&index=86&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=fCr-aKUPSkU&index=65&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4VideoYouTube
Düşünsel/Zihinsel Anlamda Nabzımız Durmuştur Atasoy Müftüoğlu - İslami Analiz
islamianaliz.comZihin dünyamız, dünyalarımız içerisinde yaşadığımız anların gündemiyle; resmi, politik, güncel, yerel retorikle işgal altına alındığı için, bugün düşünsel anlamda nabzımız durmuş, ufkumuz kapanmıştır. Bu yüzdendir ki, aramızda Müslümanlar olarak; nitelikli bir etkileşim gerçekleştiremiyor, nitelikli bir tartışma yürütemiyor, eleştirel bir kültür ortamı oluşturamıyoruz. ******************* Söylediklerin doğru insanlığın geneli böyle. Ama biz.yani sen ve ben şu fikrin üzerine yoğunlaşarak açmaya çalışırsak bu insanlığa öncülük etmiş olur ve bütün proplemlerin çözümüne katkıda bulunmuş oluruz. Yoğunlaşmamız gereken FİKİR. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. GELECEĞİNİ,CENNETİNİ GARANTİ ALTINA AL KARDEŞİM.... İlk etapta bunlarla açılıma başlanır. http://www.iktibasdergisi.com/dusunselzihinsel-anlamda-nabzimiz-durmustur/#comment-63340 http://www.iktibasdergisi.com/dusunselzihinsel-anlamda-nabzimiz-durmustur/#comment-6334012 Ekim 2016
BEYNİN RECENT VE FORMAT OLMASI ŞART.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.com23 Mart 2016
VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR.
huseyinsas.blogspot.comVAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. 3. Bu konuda yapılmış çalışmalar Allah Resulünün (sav) söz, fiil ve tavırlarının, vahye bağlılık ve bağlayıcılık açısından tasnife tâbi tutulması daha Onun (sav) hayatında başlamıştır. Kendileri ashâbını sık sık ikaz ettiği ve “ben beşerim, vahiy gelmediğinde reyimle de hükmederim, dünya işlerini siz daha iyi bilirsiniz” gibi sözler söylediği için ashâb, Onun (sav) davranışlarını, vahye bağlılık bakımından ayrıma tâbi tutar ve tereddüt ettikleri zaman kendisinden ‘vahiy mi, rey mi?’ diye sorarlar ve buna göre hareket ederlerdi. Nitekim Hz. Peygamber (sav); Düşman Atafân kabilesinin şerrinden bir müddet emin olabilmek için Medine hurmasının üçte birini onlara haraç vererek sulh andlaşması yapmak istemişti. Sahâbe bunun vahye değil, reye dayandığını anladıkları için karşı çıktılar, Peygamberimiz (sav) de teşebbüsünden vazgeçti.36 36■ Bkz. Aynî, c. II. s. 318; A. Naîm, tecrîıi Tercüme ve şerhi, c. II, s. 346-353 Bedirde mevzilenme ve Bedir esirlerine yapılacak muâmele konusunda ashabın davranışlarını daha önce zikretmiştik. Yine Resûlullah (sav), baş münafık Abdullah b.Übeyy’in cenaze namazını kıldırmaya teşebbüs etmiş, Hz.Ömer buna karşı çıkmıştı, gelen vahiy Hz.Ömer’in görüşünü tasdik etmiştir. (Hz. Ömer’in yirmi küsur vakada buna benzer mazhariyeti olmuştur).37(Eşyadaki özelliğe işaret ediyor.) Resûl-i Ekrem Efendimizin (sav) emirleri de sahâbe tarafından -karineler değerlendirilerek- farklı anlaşılmış ve uygulanmıştır. Yerine göre Onun bir emri ile canlarını feda eden sahâbe, yerine göre de emrin teşvik ve tavsiye mahiyetinde olduğunu anlayarak buna göre davranmışlardır. Nitekim Resûlullah (sav), kâfirlere benzememeleri için ağaran saç ve sakallarını boyamalarını emredince kimisi boyamış, kimileri de (Hz.Ali, Ubeyy, Enes gibi) boyamamışlardı.38 Berîre isimli cariye Hz.Âişe tarafından âzâd edilip hürriyetine kavuşturulunca selâhiyetini kullanarak kocasını boşamıştı. Köle olan kocası eşini sevdiği için Hz.Peygambere (sav) başvurmuş, karısını kararından döndürmesini istemiş, O da Berîre’ye, kocasına dönmesini söylemişti. Berîre “bana bunu emrediyor musunuz ey Allah’ın Elçisi (sav)?” diye sormuş, Efendimizin (sav) “Hayır, aracılık (şefaat) ediyorum” demesi üzerine Berîre kocasına dönmemiş ve bu davranışı kimse tarafından kınanmamıştır.39 ibn Hacer, Fethu’l-Bârî, Kahire, 1959, c. XII, s. 473-477 Ebû Dâvûd, Talâk, 19 ’v Buhârî, Buyu, 51 Sahâbeden Câbir b.Abdullah’ın babası birçok kimseye borçlu olarak vefat edince Câbir, Resûlullah’a (sav) gelerek alacaklıların birer parça tenzilatta bulunmaları hususunda aracılığını rica etmişti. Hz.Peygamber (sav) alacaklılardan biraz indirim yapmalarını istedi, fakat onlar bunu kabul etmediler ve alacaklarının tam olarak ödenmesinde ısrar ettiler40 bunu da kimse kınamadı. Sahâbe-nin bu anlayış ve davranışı sonraki nesillere de intikal etmiştir. Fıkıh ve Usûl-i Fıkh ilimlerini tedvin eden ilk müctehidler, Hz. Peygamberin (sav) fiil ve emirlerinin bağlayıcı olup olmadığı konularını tartışmışlar ve çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu hayırlı çalışmalara rağmen Şihâbuddîn Ahmed b.İdrîs el-Karâfı’ ye (v.684/1285) kadar, Hz.Peygamber’in (sav) davranışlarının bağlayıcılık bakımından ilmi tasnifi yapılmamıştır. Karâfî, el-İhkâm (Haleb,1967, s.86-109) ve el-Furûk (36.fark) isimli eserlerinde Peygamberimizin (sav) beşeriyet dışında kalan davranışlarını; tebliğ, fetva, kazâ ve imamet (devlet başkanlığı) olarak dörde ayırmış ve bunları bağlayıcılık bakımından incelemiştir. Tunuslu âlim Muhammed Tâhir b.Âşûr bu tasnifi daha da geliştirerek onikiye çıkarmıştır. 41 41 ebû Dâvûd, Sünnet, 524 Temmuz 2016
İslam'ı yanlış anlamamızın sıkıntılarını yaşıyoruz! Atasoy Müftüoğlu
Kuran'ın yirmibirinci yüzyıla uyumu ve tüm insanlığın kurtuluşu. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbVideoYouTube
İDEOLOJİK İSTİSNACILIK
İKTİBAS DERGİSİGEÇMİŞ KUTSALLAŞTIRILARAK SAVUNULUYOR Müslümanlar İslam tarihi yaklaşımını romantikleştirdikleri için, bu bağlamda, romantik bağlılıklar oluşturdular, savunmacı bir dil, tarz, söylem ve kültür geliştirdiler. Bu dil sebebiyle, bugün, bugünün ideolojik istisnacılığa dayalı gerçekliğiyle hesaplaşamıyoruz. Geçmişin kutsallaştırılarak savunulması, temsil edilmesi, sağlıklı, zorunlu hiç bir sorgulamaya izin vermiyor. Geçmişi kutsallaştıran geleneksel yaklaşımlar, Müslüman kitleleri eleştirel düşünceden uzaklaştırarak duygusal/psikolojik yöntemlerle kazanmaya çalışıyor. Müslüman kitlelerin zihin ve ruh dünyalarına cemaat liderleri, ya da politik liderler el koyarak, kitleleri istedikleri yönde araçsallaştırabiliyor, kullanabiliyor, sömürebiliyor. İslam dünyası toplumlarında, halklar/kitleler/cemaatler aklediyor, düşünüyor, tartışıyor, sorguluyor olsalardı, teatrallıklarla, “show”larla, ısrarla aldatılmayacaklardı. Hangi tür otorite olursa olsun, otoriteye bağımlılık, bağımsız kişiliklerin, karakterlerin, düşünürlerin, tercihlerin ortaya çıkmasına mani olur. Düşüncesizleştirilmiş bir İslami bilinçten ve kutsallıktan söz etmek kadar büyük bir saçmalık olamaz. Bağımlı bir zihin/ruh dünyasının farkında olmaksızın yaşamak kadar büyük bir talihsizlik düşünülemez. Her tür bağımlılık taşlaştırıcı bir gelenek oluşturarak, düşünen özneleri yok eder. Bu durum, toplumlarımızın zihinsel bir mahrumiyete duçar olduklarını gösterir. Zihinsel bağımlılık ve mahrumiyet sebebiyle, bugün, Müslümanlar olarak her hangi bir olayı, konuyu, gelişmeyi, olguyu, İslami referanslar temelinde değil, seküler/liberal referanslara dayalı olarak yorumlamak, değerlendirmek zorunda kalıyoruz. ********************************************** Onun için bütün cemaat mensuplarına şu fikir üzerine yoğunlaşmalarını öneririm. Çünkü bütün olayların problemlerin çözümü bu asıl da gizli. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb10 Ekim 2016
Asıl nedir:1. Kök, esas, temel, kaide Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.comİslami bütün adına küresel gündemi etkileyebilecek, yeni gerçeklikleri eleştirel bağlamda tanımlayabilecek bir kültür üretmiyoruz. Bunun yanında, bugünün/şimdinin, toplumlarımızı, özellikle de genç kuşakların zihin/ruh dünyalarını istila eden kültürüyle ilgili analitik çözümlemeler de yapmıyoruz. ******** Çözüm bu fikirde mevcut olduğundan bu fikir üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.Her seferinde dert yanmaya sızlanmaya gerek yok.İşte fikir burada,çalışmalarınızı buraya yönlendirirseniz göreceksiniz ki çözüm burada. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb16 Ocak 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder